Elime aldığım erkek dergilerinde, gazetelerin haftasonu eklerinde ve benzeri yayınlarda sürekli olarak ‘’kadınlar ne ister?’’ şeklinde yazılara rastlıyorum. Birçoğu uydurmaca olan bu yazılarda tahmin edebileceğiniz şeyler anlatılıyor. Eğer bir kadın yazmışsa kendi istek ve arzularını, erkek yazmışsa bir kadına karşı davranışları referans kabul etmiştir. Ben biraz farklı birşey yapmaya çalışacağım.Öncelikle kadınların ne istediğini değil, erkelerin isteklerini anlatmaya çalışacağım. Bunu da ‘’istemek’’ üzerinden yapmayacağım. Yani bu türde başlıkların hatalı bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Çünkü istemek o kadar basit bir iş değildir. Acıkınca yemek istemek, yorulunca uyumak isteği belki ‘’istenilebilir’’. Ancak bir erkeğin bir kadından asıl istekleri bunların ötesindedir.
Çalışan bir erkek ilk seks deneyimini aslında işinde yaşar. Bu ilk tecrübe ise muhtemelen yaptığı işin kendisine ‘’tecavüzü’’ şeklinde gerçekleşir. Gününün büyük bir bölümünü ‘’tecavüzcüsüne’’ ayıran erkek yaşadığı bu sado ilişkiyi kendisine vaat edilen uzak imkanlar adına hep sıcak, taze, iyi tutmaya çalışır. Aslında vaat edilenin sadece başka ‘’tecavüzcüler’’ olduğunu anlayamaz. İlk aşkını ise çok gerilerde bırakmıştır. Bu ortaokul ya da lise yıllarında bir arkadaş, öğretmen, komşu kızı, yaz aylarında sadece ‘’göstermiş’’ olan bir şıllık olabilir. Yani duygusal durumları da tecrübe etmiştir. Ancak cinsel tecrübesinde olduğu gibi burada da eksiktir. Aşkın ya da sevginin sadece kokusunu alabilmiştir. İşinde, günlük hayatta sürekli tecavüze uğrayan, bunu pek anlamayan, birgün bundan kurtulacağını düşünerek uyumlu, çalışkan, takım çalışmasını bilen, dinamik ve prezantabl bir ‘’maktül’’ olma yolunda ilerleyen erkek aslında ‘’madara’’ olmuştur bile. Erkeğin bir kadını sevmesi, onunla bir hayat talep etmesi için öncelikle askerlik, iş sahibi olma gibi sert aşamalarıda geride bırakması istenir. Kısacası bir erkek, kadının önüne düştüğünde aslında ağır yaralıdır. Belki bunun farkında değildir ama ‘’huzurlu bir ev’’, ‘’anlayışlı bir eş’’, ‘’düzenli bir hayat’’ talepleri nereden kaynaklanıyor olabilir ki?
Böylesi bir durumda kadının karşısında duran erkek, ne isteyeceğini de bilemez haldedir. ’’Anlayışlı bir eş’’ nasıl olmalıdır bilemez. Huzur kavramı onu çocukluğuna götürür, düzenli bir hayat ise derli toplu bir ev ve belki yumuşatılmış askerliğe benzer. Bu durumdaki erkek aslında teslim olmuştur. Bu aşamadan sonra ona verilecek olanlar ya da ‘’istedikleri’’ kadın tarafından belirlenir. Belki, ‘’sevgi-aşk ortalarda yok ! Onları unuttun’’ diyebilirsiniz. Hayır, unutmadım. Nasıl adlandırırsanız adlandırın duygularımız ancak doyabildiği sürece yaşar. Aşk, hayatımızın bir noktasında yaktığımız dinamittir. O kadar güçlü bir şekilde patlar ki, ortalık toz duman olur. Sevgi ise bu muhteşem patlamanın ardından ortalığı düzene sokmakla geçen zamanda yaşanır. Saygı ise bu süreçteki işbirliğidir. Erkekler ‘’dinamiti’’ kolay patlatır. Hasarın pek farkında olmazlar. Kadın ise erkeğe aslında yaptıklarını anlatan, başarılı olduğunu hissettiren ve ‘’değermiş’’ dedirttiren kişidir. Özetle erkekler, kendilerine durumlarını anlatan, algılamalarını sağlayan kadınlar isterler. Eğer bu olmazsa erkek neyi, ne için yaptığını anlayamaz. Evinin dışında farklı cephelerde savaşan erkek, döndüğünde savaşının anlamlandırılmasını ister. Erkek için ölüm korkutucu değildir. Sadece ne için öldüğünü ve ‘’değermiş’’ dediği taktirde.
Herşey gönlünüzce olsun.