Arkadaşlar bu
yazı hep benimde maruz kaldığım bir sorunun cevabı gibi. Nedir o soru? Az çok efendi olan birisiyim bunu kendimi övmek için söylemiyorum yani en azından konuştuğum kişiler böyle söylüyor. Neyse sonra kız mevzusu açılıyor. "Yok mu senin kız arkadaşın?" Tabi cevap belli "YOK" sonra gelen şu soru
"Yaa senin gibi efendi adamın nasıl kız arkadaşı olmaz ? tam kızların istediği tipsin 'efendi' adamsın" vs... Ama efendiliğin fayda etmediğini bilmiyolar tabi...
İşte aşağıdaki yazı bunun bir cevabı bence.
Beyler sorun bizde değilmiş haberiniz olsun kendinizi suçlamayın
İşte üstat Haşmet BABAOĞLU'ndan yine yerinde bir tespit.
Efendi ol!"
Biz erkekler ne sık duyarız bu sözü...
Kimi zaman sert bir uyarı, kimi zaman
tatlı bir öneri gibi...
Zaten duymamıza da gerek yoktur: Tam anlamını bir türlü kavrayamasak da efendi olmak gerektiğini öğreniriz.
Biz "efendi" oldukça çevremizde saygı duyduğumuz, önemsediğimiz insanların bundan hoşlandığını görmek bizim de hoşumuza gider.
Çünkü "efendi ol!" dendi mi, altan alta kastedilenin "otur oturduğun yerde, haddini bil"e çok yakın bir şey olduğunu sezeriz...
En hafifinden, bizden istenen sessiz kalmamızdır. Bunu hissederiz.
Ne hazindir ki efendi çocukları hayatın pek de hevesle ödüllendirmediğini çok geçmeden fark ederiz!
Yine de çoğunlukla "efendi olmayı" seçeriz; ödül hep
gelecek ayın çıkmaz çarşambasına kalsa bile...
Malum, erkek dünyasında kuralları belli bir oyun gibidir bu: Alışırsan canın çok acımaz!
Hem sonra
herkes efendidir az çok, herkes beyefendi olmak istemektedir...
Serserilere, huysuzlara ve huzursuzlara sanki sadece vitrinde, sahnede ve şöhret dünyasında kontenjan ayrılmıştır...
Zaten malı götüren kabadayılar bile efendi kılığına bürünüyorsa, kendi halinde erkeklerin yapabileceği başka ne olabilir?
Ceketler
uygun zaman ve yerde iliklenir; ara sıra güçlüler karşısında bel kırılır; dışarda susulur, evde çıngar çıkartılır falan ve efendi efendi hayat idare edilir!..
Nereye kadar?
Hah işte! Esas anlatmak istediğim nokta orası...
Yani modern ilişkiler düzeninin bir çuval inciri berbat ettiği, bütün dekoru yıktığı ve erkekleri şapa oturttuğu yer...
***
Dedik ya, erkekler kendi aralarında idare ederler: Ara sıra hafif kabadayı edalar, efendi tavırlar ve en sahtekârları bile saklayan güvenilirlik dolu davranışlarla toplum hayatında, iş güç alanında kendilerine uygun bir yer bulurlar.
Fakat kadınların arasına girildiğinde iş değişir.
Hele "ilişki" içine girildi mi oyun bozulur, ortalık toz duman olur...
Çünkü kadınlar o "efendi" adamların (hâlâ yumurta ve süt kokan) "terbiye edilmiş" hallerinin altında yatan "cesedi" çok çabuk tanırlar...
Erkek "can"lı olsun isterler.
Belki ondan, en azından serseri havası taşıyan (daha çok da serseri rolü yapan) erkeklere bağlanırlar.
Fakat o kadarla kalsa iyi...
İlişki ciddiye bindiğinde, evlilik yolu gözüktüğünde adamların tekrar "efendi" olması gerekir, öyle istenir. Zaman geçer, bu kez de "aa, sen değiştin ama"lar; "tanıştığımızda böyle değildin" ler başlar.
Bilirim, erkeklerin bu serzenişler karşısında düştükleri hal, suçsuz yere tokat yiyen çocukların şaşkın acısını andırır.
Üstelik faturaları yatırırken, ev sahibine kira öderken, veli toplantılarına katılırken "efendi olmak" sonra da sevdiğin kadına hâlâ "serseri"lere özgü coşkularla yaklaşıp onu "uçurmak" olabilecek şey midir?
Bu cambazlıklara kalkışmak yerine efendi efendi televizyon seyretmeye, efendi efendi sevip sevişmeye, efendi efendi yaşlanmaya teslim olurlar.
Ancak hep "haddini bilen adam" olmanın boğuntu duygusu bir türlü kalkmaz içlerinden...
Saçlarını düzgün tarar, iyice yapıştırır, sık sık elleriyle düzeltirler ama hepsinin içinde saçlarını rüzgâra salan bir süvarinin hayaleti yaşar.
Evden işe çıkarken içleri sıkıntılıdır, gözleri saattedir ama çoğunun ruhunda açık denizlere yelken açmak isteyen bir denizci gizlidir.
***
Zordur şu modern dünyada kadınlarla erkeklerin birlikte huzur bulması...
"Efendi" olsan renksiz, "serseri" olsan dengesizsindir.
Üçüncü bir alternatif var mı peki?
Kaynak: Vatan Gazetesi - Haşmet BABAOĞLU